Evrimsel Biyolog Çağrı Mert Bakırcı, Ornitorenk isimli memelinin özelliklerini anlattı.
Birgün gazetesinde kaleme aldığı yazıda, Çağrı Mert Bakırcı, Ornitorenk ile ilgili şu bilgileri erdi:
Şu anda Dünya’da 8,7 milyon ökaryot türü yaşıyor. Bunun en az 100 katı da son 1-1,5 milyar yıl içinde yaşadı ve yok oldu. Onların hepsini inceleyin, ornitorenk (platypus) kadar tuhafını bulamazsınız.
Tamam, bu belki sübjektif bir yargı olabilir; ama bana bir kulak verin: Öyle bir hayvan düşünün ki “memeli” olsun. Yani diğer tüm memeli hayvanlar gibi yavrularını sütle beslesin. Bunda bir anormallik yok. Ama diğer memelilerdeki gibi “memesi” olmasın. Bunun yerine karın bölgesine yayılmış süt bezlerindeki süt, direkt olarak derisinden dışarı sızsın, göbek yağlarından kaynaklı katmanlarda (“simitleri arasında”) biriksin ve yavrular bu biriken sütü yalayarak içsin.
Ayrıca memeli hayvanlar yavrularını doğururlar ve sonra ya kese içinde büyütürler ya da vücutları dışında bakarlar, öyle değil mi? Öyle bir memeli hayvan düşünün ki yavrularını doğurmasın, yumurtlasın! Evet, bildiğiniz tavukların veya sürüngenlerin yaptığı gibi yumurtadan çıkan memeli yavruları hayal edin! Üstelik o yumurtaların çıktığı delik, hayvanın hem anüsü olsun hem idrar açıklığı olsun hem de üreme kanalı açıklığı olsun. Yani sizdeki gibi “alt tarafta” iki delik olmasın, tek delik olsun.
GAGALI VE DİŞSİZ BİR MEMELİ
Bu hayvan “memeli” dedik, değil mi? Hayalinizdeki canlıya şimdi bir gaga takın! Evet, bildiğiniz ördek gagasına benzer bir yapı… Ama öyle basit bir gaga da olmasın. Aynı zamanda zihninizde canlanan hayvan, bu gagadan elektrik verebilsin ve o elektrik atımlarını kullanarak su altında yön ve avlarını bulabilsin. Ha evet, sözünü ettiğim bu memeli, zamanının önemli bir bölümünü suya dalarak geçirsin. Bu nedenle de el ve ayakları arasında tıpkı susamurlarında olduğu gibi perdeler var. Ama bu hayvan, isterse el parmakları arasını kaplayan ağı geri çekerek, sivri pençelerini açığa çıkarabilsin. Ayrıca gagadan söz ettik… O gaganın içinde diş olmasın. Bunun yerine bu hayvan, yanak keselerinde küçük taş parçalarını saklasın ve besinleri çiğnemesi gerektiği zaman bu taşları kullanarak besinlerini parçalasın. Evet, taştan yapılma geçici dişlerden söz ediyorum!
Hiç “zehirli memeli” duymuş muydunuz? Duymamış olmanız normal; şu anda hayatta olan 6400 civarı memeli hayvanın sadece 15-16 tanesi zehirli. Doğru tahmin ettiniz, bizim memelimiz de onlardan biri olsun. Ama sadece erkeklerde bulunan ve genelde üreme döneminde üretilen zehri, aşina olduğumuz gibi dişlerinde veya derisinde falan olmasın. Bacaklarında olsun! Çünkü… Neden olmasın ki?
Midesi de olmasın, ne gerek var? Ağzı, halk arasında “ümük” olarak bilinen bir yapıyla, direkt olarak bağırsaklara bağlayalım. Kuyruğu da olsun; ama kunduzlardaki falan gibi yüzmeye veya diğer bireylerle iletişim kurmaya yaramasın. Onun yerine bu kuyruk, devasa bir yağ deposu olsun; tıpkı koyunlarda olduğu gibi… Ha bir de dişileri, yumurtalarını ısıtmak için o kuyruğu kullansın.
Dişilerden ve erkeklerden söz etmişken: X ve Y kromozomu gibi 2 eşey kromozomu az kalır; onlara 5 çift (toplamda 10 tane) eşey kromozomu verin.
Eğer bu, size sıra dışı bir absürtlük gibi geliyorsa, yalnız değilsiniz. Bilimsel adı Ornithorhynchus olan, halk arasında “ornitorenk” veya “platypus” olarak bilinen bu hayvan 18. yüzyılın sonlarında ilk keşfedildiğinde, bilim insanları da bu keşfin bir “sahtekârlık” olduğunu düşünmüştü. Mesela 1799 yılında zoolog George Shaw, o zamanlar “platypus” olarak adlandırılan bu hayvanla ilgili olarak “Bu hayvanın, yapay yollarla hazırlanmış yanıltıcı bir örnek olduğuna yönelik bir fikre kapılmak çok doğaldır.” Üstelik o bu satırları yazarken, bu memelinin yumurtladığı henüz keşfedilmemişti ve daha bir 100 yıl kadar keşfedilemeyecekti!
Eğer elimizde evrimsel biyoloji gibi bir araç olmasaydı, böylesine tuhaf bir canlının varlığını açıklamak çok zor olurdu. Ancak modern genetik yöntemlerimiz ile evrimsel filogeni (soybilim) araçlarımız birleştiğinde, ornitorenkin birçok anomalisi birdenbire tam da beklendik özelliklere dönüşüyor.
TEK AÇIKLILAR ÖZEL GRUBU
Her şeyden önce ornitorenk, ekidna olarak bilinen bir diğer tuhaf hayvanla birlikte, “tek açıklılar” (Monotremata) olarak bilinen çok özel bir memeli grubunu oluşturuyorlar. Bu grup, kangurular gibi keseli memeliler (Marsupialia) ile insanlar gibi plasentalı memelilerden (Placentalia) ayrı, üçüncü bir grup. Bu hayvanların genomik verisi, onların her iki gruptan da daha antik bir memeli olduğunu gösteriyor. Yani ornitorenklerin ataları, memelilerin sürüngenlerden ayrılarak evrimleştiği dönemlerde ortaya çıkan ilk memelilerden birkaçıydı – ki bu atalar, günümüzdeki ornitorenklerden kat kat büyük, 70 santimetreye ulaşabilen ve dişlerini henüz yitirmemiş hayvanlardı.
Sırf bu gerçek bile, birçok noktayı aydınlatmamızı sağlıyor: Örneğin sürüngenlerde de idrar, dışkı ve üreme fonksiyonları için kullanılan tek bir açıklık (“kloak”) var. Sürüngenlerde de (ve onların direkt torunlarından olan kuşlarda da) genelde eşeyler ikiden fazla kromozomla belirleniyor – ki ornitorenkte bulunan 5 kromozom çiftinin en az 2 tanesi memeliden çok sürüngen/kuş eşey kromozomlarına benziyor! Ornitorenklerin yumurtluyor olması hiç şaşırtıcı değil, çünkü sürüngenlerden memelilere olan geçişte kabuklu yumurta giderek köreldi ve sonunda yok oldu. Bu konuda bir “ara geçiş türü” olmasını bekleriz. Şaşırtıcı olan, bu geçiş türünün torunlarının hâlen yaşıyor olması! Öyle ki ornitorenk yumurtaları kimi zaman anne platypusun üreme kanalında çatlıyor ve bu hayvanlar, tam da evrimsel tarihlerinden bekleneceği üzere, yumurtlamayla doğurma arası bir şekilde yavruluyorlar. Ornitorenkler bugüne kadar bize nazaran çok daha az değiştikleri için; zehir, elektrikle yön bulma (elektrolokasyon) ve midesizlik gibi özelliklerini de bu özelliklerin çok daha yaygın olduğu sürüngenlerden ve onların atası olan amfibi ve balıklardan miras alıp korumuş olmaları çok anlaşılır!
Günümüzde bu harika ve tuhaf hayvanlar sadece Avustralya’nın doğusunda yaşıyorlar ve bilim insanlarının onları doğal yaşam alanlarında gözlemesi giderek zorlaşıyor; çünkü insan faaliyeti dolayısıyla Avustralya ikliminin hızla değişmesine bağlı olarak artan kuraklık ve çalı yangınları, ornitorenk habitatlarını da giderek daraltıyor. Tür, şu anda “tehdit altında olmaya yakın” sınıfında kabul edilse de 2020 yılındaki yeni bir rapor, türün soyunun “tehdit altında” olarak sınıflandırılması gerektiğini önerdi. Kötü gidişat durdurulamazsa, bu eşsiz hayvanları da yitirmemiz işten bile değil.