in

Rusya-Ukrayna savaşının çevreye etkileri hangi boyutta?

Prof. Dr. Nesrin Algan, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın çevreye etkilerini değerlendirdi. Algan, “Bombalanan sanayi tesisi ve enerji santrali gibi kaynaklardan havaya ciddi miktarda zehirli gaz salınıyor.” dedi.

Rusya-Ukrayna savaşının çevreye etkilerini değerlendiren Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kent, Çevre ve Yerel Yönetim Politikaları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nesrin Algan, bombalanan sanayi tesisi ve enerji santrali gibi kaynaklardan havaya salınan zehirli emisyonların sınır aşarak çok geniş alanda kirlenme ve asit yağmuru tehdidi taşıdığını belirtti.

Karadeniz Biyosfer Rezervi’nde çıkan yangınlarda ise çok sayıda hayvan ve bitkinin yok olduğunun tahmin edildiğini söyledi.

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş, neden olduğu can ve mal kayıplarının yanında büyük çevresel tahribatlara yol açma endişesini de beraberinde getiriyor.

AA’nın haberine göre; Savaşın çevreye ve doğaya yönelik tehditleri hakkında değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Algan, savaş zamanlarında doğanın, etkileri çok uzun yıllar boyu sürecek biçimde zarar gördüğünü, bir nevi çevre kırımına uğratıldığını ifade etti.

Ukrayna’da süren savaşta kullanılan silahların ormanlar, su kaynakları, nehirler, Karadeniz’deki biyolojik çeşitlilik, kültürel ve tarihi değerler başta olmak üzere çevrenin çoğu bileşeninin yok edilişine neden olduğunu belirten Algan, “Ekolojik düzeni yok eden bu yıkım, bütün olarak ekosistemlerin çökmesine yol açma riski oluşturuyor.” dedi.

Savaş sırasında kullanılan silahlardan atmosfere yayılan ve ozon tabakasını incelten kloroflorokarbon, halon gibi gazların küresel ölçekte sorun yaratma riski doğurduğuna işaret eden Algan, bu riskin bir yandan ozon tabakasının incelmesine diğer yandan da iklim krizini artırıcı etkiye neden olabileceğini söyledi.

‘TOKSİK GAZ VE PARTİKÜLLERİN ÖLÜMCÜL ETKİSİ OLABİLİR.’

“Bombalanan sanayi tesisi ve enerji santrali gibi kaynaklardan havaya ciddi miktarda zehirli gaz salınıyor ve bu zehirli emisyonlar sınır aşarak çok geniş bir alanda kirlenme ve asit yağmuru tehdidi taşıyor.

Bu zehirli gazların atmosfere salımı sonucu meydana gelen toksik gazlar ve partiküller insanlarda ve diğer tüm canlılarda ölümcül etkiler yaratabilir. Özellikle karasal ve denizel biyolojik çeşitliliğin ciddi biçimde azalması riski, sadece Ukrayna için değil, tüm bölge için ve hatta etkileri nedeniyle küresel sonuçları olabilecek bir tehdit.”

Algan, bu kirleticilerin, nehirler, yer altı suları ve atmosfer yoluyla Karadeniz’e taşınmasının da zaten ekolojik olarak kritik durumda bulunan bu deniz alanı için yeni sorunlar yaratma potansiyeli taşıdığını, yine mayınların da deniz ekosistemi için tehdit unsuru oluşturduğunu dile getirdi.

Başta Kiev olmak üzere çoğu kentte sanayi alanları ve askeri tesislerin birbirine yakın olduğunu, bombalama sonucu buralarda sık sık büyük yangınlar çıktığını hatırlatan Algan, “Benzer şekilde nükleer santral ve radyoaktif atık depolama alanlarının da bu bombardıman ve yangınlardan etkilenmesi riski sürüyor.” diye konuştu.

Savaş sürecindeki olası bir nükleer felaketin insan ve çevre üzerinde korkunç etkileri olabileceğine dikkati çeken Algan, 1986’da yaşanan Çernobil faciasında yayılan radyasyonun, Hiroşima’ya atılan atom bombasından yayılandan 150 ila 400 kat fazla olduğuna dair farklı hesaplamalar yapıldığını belirtti.

Algan, “Çernobil’deki nükleer felaketi izleyen ilk 10 yıl içinde kanser oranlarının Ukrayna’da yüzde 230, komşu ülke Beyaz Rusya’da yüzde 180 arttığı dikkate alınırsa ve sadece Zaporijya Nükleer Santrali’nin Çernobil’den 6 kat büyük bir felakete neden olabileceği düşünülürse böyle bir durum Türkiye dahil Avrupa için izleri yüzyıllarca sürecek bir facia olur.” ifadelerini kullandı.

‘SAVAŞIN BİYOLİJİK ÇEŞİTLİLİĞE ETKİSİ BİLİNMİYOR.’

Savaşın bu coğrafyalardaki canlı çeşitliliği üzerindeki etkisini de değerlendiren Algan, “Hava, toprak ve su kaynaklarının toksik kimyasallarla zehirlenmesi sonucu canlı çeşitliliğinde ne kadar azalma olduğu henüz bilinmemekle birlikte özellikle hava bombardımanları nedeniyle çok sayıda bitki ve hayvanın yok olduğu düşünülüyor.” dedi.

Herson’da gerçekleştirilen bombardıman nedeniyle Karadeniz Bölgesi’nin uluslararası koruma statüsüne sahip en büyük ve önemli biyosfer rezervi olan Karadeniz Biyosfer Rezervi’nde çıkan yangınlarda, başta kuş popülasyonu olmak üzere çok sayıda hayvan ve bitkinin yok olduğunun tahmin edildiğini söyleyen Algan, Demydiv’de yaşandığı gibi bazı barajların yıkılmasının sellere, tarım arazileri ve biyolojik çeşitliliğin yok olmasına yol açtığını aktardı.

Ukrayna’nın tahıl ve ayçiçeği tarımı bakımından önemine işaret eden Algan, tarım alanları ve tarımsal biyoçeşitliliğin kaybının, sadece Ukrayna için değil Türkiye dahil pek çok ihracatçı ülke açısından gıda güvensizliği sorunu yaratabileceği uyarısında bulundu.

‘SAVAŞLARDA ÇEVREYE ZARAR SAVAÇ SUÇU SAYILMALI.’

Algan, savaş zamanı doğal, kültürel ve tarihi çevresel değerlerin korunmasına yönelik çeşitli hukuki düzenlemeler bulunduğunu, Rusya ve Ukrayna’nın, yasaklanan düşmanca çevre değiştirme tekniklerini kullanmamakla, öteki devlet ve uluslararası örgütleri bu teknikleri kullanmaya özendirmemekle ve yardım etmemekle, aynı zamanda tarihi ve kültürel değerleri savaş zamanı korumakla yükümlü olduğunu belirtti.

“Ukrayna’da devam eden Rusya Federasyonu işgali esnasında doğal, ekolojik, kültürel, tarihi tüm çevresel varlıkların çevre kırıma uğramaması, bu uluslararası sözleşmelere uyulmasıyla mümkündür.” dedi.

Algan, bunlardan başlıcalarının”1977 tarihli Askeri Amaçlarla ya da Daha Başka Düşmanca Amaçlarla Çevrenin Değiştirilmesi Tekniklerinin Kullanılmasına İlişkin Sözleşme”, “1954 tarihli Silahlı Bir Çatışma Halinde Kültür Mallarının Korunmasına Dair Sözleşme ve bu sözleşmenin eki 1999 Protokolü”, “Uzun Menzilli Sınırötesi Hava Kirlenmesi Sözleşmesi”, “Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi”, “Ramsar Sulak Alanlar Sözleşmesi”, “Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi”, “İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Paris İklim Anlaşması”, “UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşmesi” ve “Karadeniz’in Kirliliğe Karşı korunması (Bükreş) Sözleşmesi” olduğunu bildirdi.

Algan, “Çevrenin savaş zamanı korunmasına dair bu uluslararası hukuki yükümlülüklere aykırı davranmak savaş suçu olarak değerlendirilmelidir.” diye konuştu.

TARİHİ VE KÜLTÜREL MİRAS TEHDİT ALTINDA

Ukrayna’nın zengin tarihi ve kültürel varlıklara sahip olduğunu ve 7’si UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki toplam 114 kentsel, eğitsel, kültürel varlık için koruma çağrısı yapıldığını, bunlardan en bilinenin de Kiev’deki Ayasofya Katedrali olduğunu anlatan Algan, sözlerini şöyle tamamladı:

“Başta Kiev, Odessa, Lviv olmak üzere çeşitli Ukrayna kentlerinde müze, fresk, heykel, bina, vitray gibi tarihi ve kültürel değeri olan varlıklar Ukrayna yetkililerince korunmaya çalışılıyor.

UNESCO, savaş zamanı korunabilmelerine katkı sağlamak amacıyla bu varlıkların bir kısmına Uluslararası Mavi Kalkan işareti yerleştirmişti. Şu ana kadar bunların birinin tahribine dair bir vaka bildirilmedi. Ancak ulusal veya yerel düzeyde toplumsal belleğin bileşenleri olarak değer taşıyan sayısız varlığın yok edildiği görülmekte.”

Polis memuru, evsiz hayvanlara yuva yapıyor

Yolu açılan kadın sevincini hayvanlarıyla paylaştı