Vancouver Akvaryumu’ndaki su samurları el ele tutuşarak uyurken görüntüleniyor. Peki su samurları neden el ele tutuşarak uyuyor? Bu doğal bir davranış mı?
Kanada’daki Vancouver Akvaryumuna kapatılan hayvanlardan biri olan su samurları, el ele tutuşarak uyurken görüntülendi ve bu medyaya sevimli bir şey olarak yansıtıldı. Fakat burada sorulması gereken soru, su samurları doğada da el ele tutuşarak uyuyor mu? el ele tutuşmak onların doğal bir hareketi mi? Cevap aslında hayır.
İnternetteki bazı sitelerde su samurlarının uyurken el ele tutuşması hakkında “Gruptan uzaklaşmamak için yapıyorlar.”, “Su samurları suda uyurken birbirlerinden uzaklaşmalarını ve birbirlerini kaybetmelerini önlemek için el ele tutuşur” gibi ifadelere yer verse de bu ifadeler tamamen yanlıştır.
İnternet sitelerindeki söylemlerin aksine su samurları oldukça bireysel hayvanlardır. Bazen grup halindeki su samurları belirli yerlerde beraber uyusalar da bunlar o bölgeye gelen giden su samurlarıdır sadece, birbirlerinden sosyal bir beklentiye girmezler.
DOĞADA EL ELE TUTUŞMAZLAR
Su samurları doğada genellikle el ele tutuşmazlar, bunun yerine yüzmeyi engellemek için kendilerini yosuna sararlar. Başka bir su samuruyla el ele tutuşmak, birlikte sürüklenecekleri akıntı tarafından sürüklenmelerini engellemek için pek bir şey yapmaz, bu da derin açık suda başladıkları yerden kilometrelerce uzakta uyandıklarında pek yardımcı olmaz.
Genel olarak deniz su samurları, yavrularıyla avlarını paylaşan (dalerken onları yosuna sarılmış halde bırakırlar) ve avlanmayı öğreten anneler dışında, birey olarak avlanır ve seyahat eder. Bu bir tür sosyal öğrenmedir. Su samurları, yavruları kaçırıp fidye için tuttukları gözlemlenen ve annelerinin daldığı avı talep eden bazı erkeklerin durumu dışında, genellikle avlarını da paylaşmazlar.
Erkekler ayrıca, bazen bölgeyi savunan, bazen yüzlerce mil seyahat eden ve diğerlerinin bölgesine gizlice giren cinsiyetler arasında daha geçici yalnız olma eğilimindedir.
Söylenenlerin aksine, su samurları çiftleşmezler. Genellikle o bölgedeki tüm dişileri talep ederek bir bölgeyi ellerinde tutarlar. Dişilerin gelmesini veya gitmesini engellemeseler de, dişiler 20-30 millik bir menzile bağlı kalma eğilimindedir; bu nedenle, bölgeyi koruyarak, belirli bir miktarda uygun eş almayı garanti ederler.
Geçici erkekler, aksine, bir çiftleşmeyi gizlice yapmak için uzun mesafeler yüzebilirler. Ancak bu, su samurlarının çok eşli olduğu anlamına gelir, yani bir erkek birden fazla dişiyle çiftleşir. Eşleri olmadığı için “eşlerini” yakın tutmak için el ele tutuşmazlar.
Su samurlarının birbirlerini yırtıcılardan korumak için el ele tutuştuğu önermesi de yanlıştır. Deniz su samurların az sayıda yırtıcısı vardır. Kaliforniya’da beyaz köpekbalıkları, açık sularda bulunabilecek su samurlarını ısırmaya meyillidir; ancak, su samurları ideal bir av öğesi olmadığından (su samurları çok tüylü ve sıska olduklarından) bu genellikle tüketmeye yönelik bir eylem değildir.
ESARETLERİNİN SONUCU ORTAYA ÇIKTI
Akvaryumdaki su samurlarının el ele tutuşması aslında oradaki esaretlerinin sonucunda ortaya çıkmış bir davranış.
Esir hayvanlar, tıbbi kontrolleri kolaylaştırmak için birkaç davranışta bulunmak üzere eğitilir, bunlardan biri genellikle su samurlarından pençelerini tutmalarını istemektir, bu da daha sonra bu davranışı birbirleriyle tekrarlamalarına neden olabilir.
Başka bir açıklama, bunun esaret altında yaşamanın izolasyonu veya stresi için bir başa çıkma mekanizması olması olabilir. Su samuru anneleri ve yavruları çok sevecendir; bu nedenle, tutsak su samurlarıyla bu yakınlık çok rahatlatıcı olabilir; Annelerinin yakınlığını taklit etmek için bir battaniyeye ya da oyuncağa “bakan” endişeli köpekler gibi. Bu, benzer bir yatıştırıcı davranış olabilir.
Bu akvaryuma doğal ortamından koparılarak zorla kapatılan su samurları gibi bir çok hayvan yine başka akvaryum ve hayvanat bahçesi denilen yerlerde esir tutuluyor. Hayvanat bahçesi gibi aslında hayvanlar için hapishane olan yerler, hayvanlarda çeşitli travmalara sebep oluyor.
Sürekli insanların olması, fotoğraflarının çekilmesi, daracık alanlara kapatılmak, zorla müdahale edilmesi, uzak oldukları hayvanlarla birlikte yaşamak, sürekli seslerin olması onları korkutuyor, travma yaratıyor, mutsuz olmalarını sağlıyor.